Saturday, February 26, 2022

exit wounds.

"yardım edilecek pek bi'şey yok beybi" dedi, "en fazla yedi sekiz koli ve gitarlar". ince belli çay bardağına attığı iki koca küp şekeri karıştırmaya devam etti.

"teoman şarkı sözü gibi konuştuğunun farkında mısın?"

"duj."

dünya üzerinde bir tek bu boktan pasajın içinde otururken çay içtiğimizi fark ettim. az ileride kitap tezgahının üzerindeki güneş alan küçücük noktada uyuyan üç renkli kedi gözlerini açıp yüzüme birkaç saniye dik dik baktıktan sonra ağzını sonsuzluğa kadar açarak esnedi ve kendine daha sıkı sarılarak uyumaya devam etti.

arabayı altı katlı binanın giriş kapısının önüne park ettim. 

"kolilerin hepsini asansöre yükleyip tek seferde indiririm, sonra da çıkar gitarları alırım, çok uzun sürmez" diyerek indi arabadan. neden yukarı gelmemi istemediğini biliyordum. gülümsedim. 

"acele etme."

kontağı kapatınca ses sisteminin bluetooth bağlantısı koptu ve aşırı yüksek sesle radyo kanalı açıldı. panik halinde radyonun sesini kısıp telefonumu yeniden bağladım. passover, joy division kaldığı yerden çalmaya devam etti. 


hava tam olarak aydınlanmadan hemen önce evden çıkıp kulaklıklarımı taktım. öğlene doğru iki haneli sayılara yaklaşacak olan hava sıcaklığı o anda sıfırın altındaydı. "koşu için elverişsiz hava yoktur, kötü ekipman vardır" diye içimden geçirerek ilk gördüğüm playlist'i açıp shuffle'a bastım ve yola koyuldum. 

birbiri ardına gelen blokları geçip şehri ikiye ayıran geniş bulvarın sınırına geldiğimde başlayan şarkıyla beraber hızlanan düşüncelerim vücudumu yavaşlattı. böyle zamanlarda hep yaptığım gibi onlarca, yüzlerce görüntüyü hızla taradım zihnimde. bar sandalyeleri, kalabalık caddeler, yorgun sabah kahvaltıları, çay bardakları... ve şarkıların içine hapsettiğim diğer her şey.

unutmak üzere olduğum bir fotoğrafı tekrar görmek gibi bazen müzik dinlemek. üç renkli kedinin uyuduğu o küçücük nokta gibi sıcak. 

No comments:

Post a Comment